Başlıkta da vurguladığım gibi aslında bu daha çok bir hafta sonu yazısı.
Özellikle de Pazar günü.
Ama ben bahsetmeye değer bulduğum konuyla Cumartesi gecesi muhatap olunca yazı da haftanın bu ilk gününe rastladı.
Konu bir film.
Pek tabiî ki bir Hollywood yapımı.
Filmin adı Sevgi Fırtınası.
Başrolde iki dev isim.
Biri Richard Gere diğeri Diane Lane.
Senaryo şöyle: Adrienne, küçük bir kasaba Rodanthe’de oteli olan yakın arkadaşına yardıma ve biraz da sükunet bulmaya gelir. Genç kadının sıkıntılarının kaynağı eve dönmesi için direten kocası ve verdiği her karardan nefret eden kızıdır. Adrienne’in kasabaya varışından çok kısa bir süre sonra büyük bir fırtınanın hatta kasırganın yaklaşmakta olduğu bildirilir. O sırada ülkenin en ünlü ve zengin estetik cerrahlarından Dr. Paul Flanner de kasabaya gelir ve otelin tek müşterisi olur. O’nun amacı ise kendi vicdan hesaplaşmasını yapmak ve de basit bir ameliyatta kaybettiği kadının kocasının açtığı davayı geri almasını sağlamak. İşte bu büyülü haftasonu ikilinin hayatlarının kalanına yansıyor ve de hayatlarını değiştirecek bir aşkı da beraberinde getiriyor.
“Peki bu sıradan bir romantik film. Bahsedeğer yanı ne?” dediğinizi duyar gibiyim.
Bahsedeğer yanı zengin, dediğim dedik aynı zamanda da kibirli bir doktorun kaybettiği hastasının kocası ve oğluna karşı ortaya koyduğu vicdan muhasebesi.
Aile kendisine dava açmış, ihmal suçlamasıyla cezalandırmak istiyor.
Buna karşın acılı koca yine de doktor ile yüzyüze gelmek acısını paylaşıp paylaşmadığını görmek istiyor.
İlk görüşme, doktorun kibrine sahne olunca karşılıklı restleşmelerle sonlanıyor.
“Gece gündüz neden benimle uğraşıyorlar.” diyerek kendini aklama çabasındaki doktor nihayet gerçeği fark ediyor ve ikinci görüşme gerçekleşiyor.
Bu defa kendini savunmuyor.
“Şikayetinizi geri çekin. Bu beş yüz binde bir yaşanan vakalardan. Beni mahkum ettiremezsiniz”de demiyor.
Yaptığı tek şey içinde bastırdığı pişmanlık duygusunu açığa çıkarmak, hata yapmamış olsa da ailenin acısını kendi içinde de iyiden iyiye hissettiğini göstermek oluyor.
Ve bu gözlerine yansıyor.
Sonrası mı aile davadan vazgeçiyor, en azından nefret sonlanıyor.
Sonra tabii film devam ediyor.
İzlemek isteyenler için sonunu anlatmayacağım.
Ki duygu seline kapılacağınız türden bir son olduğunu da garanti edebilirim.
Peki mesaj ne?
Mesaj şudur ki; ister Amerikalı ister Sudanlı, ister Kafkaslı ister Antartikalı olsun insan özü itibariyle insandır ve dünyanın bir ucundaki de diğer ucundaki de aynı olguyla var olur ya da yok olur.
O olgunun adı duygudur.
Duygularınızın ortaya çıkardığı ya da çıkaramadığı samimi ve içten duruştur.
İki yüzlülüklerin, ayrışmaların had safhaya ulaştığı günümüzde en çok önemsememiz gereken de budur.
Samimi ve yürekten dostluklara.
28 Şubat 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder