İkiyüzlülükten nefret ettiği bilinen Mehmed Âkif bir gün dostlarına şöyle demiş:
“İkiyüzlüleri sever oldum çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.”
Doğrusunu isterseniz günümüzde artık bundan çok daha fazlası sözkonusu.
Çekirdek ailelerden tutunda devletin zirvesine, varoşlardaki herhangi birinden tutunda en elit kesimdeki bireylere kadar iki yüzlülük tavan yapmış durumda.
Kimse olduğu gibi değil.
Kimse gerçekte kendisi değil.
Gördüğümüz yüzlerin çoğunluğu mide bulandırıcı yüzsüzlüğün esiri olmuş durumda.
Sözlükler iki yüzlülüğü, “ Özü, sözü bir olmayan, kendisini olduğundan başka türlü gösteren, riyakar, münafık…” diye tanımlıyor.
Şüphesiz bir gerçek var ki, biz insanlar ne kadar üstün bir varlık olarak yaratılmışsak da bir takım zaaflarında esiri durumundayız.
Esiriyiz belki ama bunları bünyemize katmak zorunda değiliz yine de.
Zaten insan olabilmenin onuru da burada çıkıyor ortaya.
Bu zaaflara karşı koymakla, bünyemize katmamakla.
Peki ya katanlar?
İnsani vasıflarından çark edip en hafif deyimiyle iki yüzlü olanlar?
İşte onlara insan demek hakkıyla bu vasfı kazanmışlara hakaret etmek demek.
Nihayetinde bizler tek başımıza yaşayan varlıklar değiliz, toplu halde yaşamak zorundayız.
Aidiyet duygusu ile bir arada olanlarız.
Dostluğu da yaşarız düşmanlıklara da açığız.
Velakin önemli olan dost görünüp düşmanlık yapanlardır.
Çünkü düşmanın en kötüsü düşmanlığını gizleyendir.
Ne demiş atalarımız?
“Hayvanın alacası dışında insanın alacası ise içinde.”
Örneğin biliriz ki aslan parçalar, kedi tırmalar, yılan sokar.
Ama yanıbaşımızdaki acaba ne yapar?
Bilmeyiz, bilemeyiz, kestiremeyiz.
Şairin ifadesiyle veli görünen katillerin içindeyiz.
Nihayetinde beşeriz.
Melek değiliz belki ama mide bulandırıcı iki yüzlülükleri de görmezden gelemeyiz.
Mevlana’nın meşhur deyişini hatırlayarak da şunu demeliyiz.
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Diğer türlü hayvani bir varlık olmaktan öteye yol yok çünkü.
16 Şubat 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder