HOŞ GELDİNİZ



Gazetede yayımlanan makalelerimi artık buradan da takip edebilirsiniz.


İlginize teşekkürler...


20 Şubat 2010 Cumartesi

Hazır Cevaplılık Üzerine...

Türkiye’nin gündemi malum.
Hafta boyunca yargı kriziydi yeni haftada ise Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ses kaydı konuşulacak.
Bolca yazılıp, çizilecek.
Hazır hafta sonu gelmişken ben sizlerle tarihsel bir yolculuk yapmak istedim ‘hazır cevaplılık’ üzerine.

***

Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılı nutukları atılmaktadır. Eline mikrofon verilme şerefine eren büyük konuşmacıların birçoğu eşsiz gösteriş örnekleri göstererek, devlet büyüklerinin gözüne girmeye çalışmaktadır:
Biri ateşli bir haykırışla iddia eder:
- ... Genç Cumhuriyetimizin onuncu yıl dönümünde Avrupa'yı on asır geride bıraktıık!..
Bu sırada şeref tribününde bulunan şair Yahya Kemal, ellerini dizlerine vurarak der ki:
- Eyvah, yine yandık; yahu, şu Avrupa ile bir türlü kafa kafaya gelemedik, ya ileri geçiyoruz, ya geri kalıyoruz.

***

Abdülaziz’in 1867’deki Paris seyahatinde III.Napolyon, Hariciye nazırı (Dışişleri bakanı) Keçecizade Fuad Paşa ile sohbet ederken, Girit meselesine bir çare bulmak için paşaya, Girit’in Yunanistan’a satılmasını teklif etmiş ve adaya karşılık ne kadar para isteyebileceğini sormuş!
Hazır cevaplığı ile ünlü olan Paşa, şu zarif cevabı vermiş:
- Aldığımız fiyata veririz haşmetmeab!..

***

Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra sohbeti başlayınca Mustafa Kemal Hasan Ali Yücel'e:
- Bugün lisede sizin mantık kitabınızı karıştırırken, Matematikte Usul diye bir bahis gördüm...Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sormuş.
Hasan Ali Yücel, “Biraz paşam" diye cevap vermiş.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, ”Peki söyleyin sıfır neye derler?” diye ikinci bir soru sorunca Hasan Ali Yücel gayet mütevazı şekilde şunu söylemiş:
- Huzurunuzda bana derler paşam!

***

Fatih bir gün dilencinin birine bir altın vermiş. Dilenci, Padişahın verdiği altını az bularak şöyle bir soru sormuş:
- Bu nasıl olur Padişahım? Ben senin kardeşin olduğum halde nasıl olur da bana bir altın verirsin?
Dilencinin ne demek istediğini tam anlamayan Fatih, “Sen benim nereden kardeşim oluyorsun?” demiş.
Dilenci şu açıklamayı yapmış:
- İkimizde de Adem babamız ve Havva anamızdan dünyaya gelmedik mi? Böyle bir durumda kardeş sayılmıyor muyuz?
Verilen cevap hoşuna giden Fatih gülümsemiş.
Sonra da dilencinin kulağına eğilerek şöyle demiş:
- Aman alçak sesle söyle. Bu söylediğini diğer kardeşlerimiz de işitip gelirlerse, senin payına bir altın bile düşmez.

***

Uzun Hasan, Fatih'e kutu içinde bir hediye göndermiş.
Kutu açılınca içinden akrepler ve yılanlar çıkmış.
Bunun üzerine Fatih ise Uzun Hasan'a hediye olarak ‘bal’ göndermiş.
Çevresindekiler, “ Padişahım bunun anlamı nedir?” diye sorunca Fatih’in yanıtı net olmuş:
- Herkes yediğinden gönderir.

İyi pazarlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Seçim Olsa Kime Oy Verirdiniz?