HOŞ GELDİNİZ



Gazetede yayımlanan makalelerimi artık buradan da takip edebilirsiniz.


İlginize teşekkürler...


17 Ocak 2010 Pazar

Ahmet Altan ve ATATÜRK

Önceki gün Ülkü Karlı isimli bir okurumun gönderdiği mail ile haberdar oldum ilk kez.
Aslında takip etmeye çalıştığım acaba yine orduya, cumhuriyete, Atatürk’e ne türden dokundurmalar yapmış diye zaman zaman okumaya çalıştığım yazarlardan biridir Ahmet Altan.
Gönderilen ve Altan’ın imzası bulunan yazının başlığı: Büyük Selanik..
Altan bu yazısında Türkiye’yi büyük bir Selanik olarak resmetmiş, güzel ülkemin kurucusu ulu önder Atatürk’ü de bunu yaratma özlemi içindeki bir diktatör olarak tanımlamış.
İki büyük tutkusu var demiş.
Biri işte bu Selanik imiş diğeri de lider olmak.
Gelgelim lider olmayı başarmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin tartışılmaz lideri olup amacına ulaşmış.
Lakin diğeri pek zormuş.
Zira hayali ülkede güzel kadınlar, şık beyler, balolar, danslar, köylerde vals çalan orkestralar, beyaz örtülü lokantaların olmasıymış.
Meğer ne kadar da sığ ve vizyon yoksunu bir kurtarıcımız varmış!
Neyse devam edelim biz hız kesmeden.
Çünkü Ata’ya saygısızlığın bini bir para.
Diktatörmüş bu yüzden de diğerleri gibi isteklerinin iyi olduğunu düşünüyor ama bu iyiliklerin yerine getirilmemesine de kızıyormuş.
Öyleki insanları zorla dans ettirmiş, zorla batı müzikleri dinletmiş.
Miş miş de miş miş…
Bitmedi dahası var bu yazıyı okumayanlar için…
Hayal ettiği ülkeyle yönettiği ülke uyuşmadığı için almış eline kırbacı önüne gelene savurmuş güya büyük Atatürk.
Kürt liderlerini asmış, Müslümanları ‘irticacı’ diye damgalamış, demokratları meclisten atmış, solcuları hapse tıkmış.
Durum böyle olunca da birileri onun için göstermelik bir Selanik yaratmış.
Adınada Türkiye Cumhuriyeti demiş.
Uzatmayalım artık günümüzde de Selaniklilerle Anadoluluların mücadelesi yaşanıyormuş.
Yaşı benden hayli büyük olan bu meslektaşım bu engin (!) görüşleri ile “Kemalizmden vazgeçmelisiniz.” diye atıp tutan Avrupalıları hatırlattı ilk anda.
Meğer kurtarıcımız bir diktatörmüş ve 72 milyon Türk evladı da körmüş!
Bir diktatör düşünün ki; “… Türkiye devletini kuran Türkiye halkında tacidar yoktur, diktatör yoktur… Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi ve vicdanıdır.” sözlerini sarfetmiş olsun.
Bir diktatör düşünün ki; “Milletimin egemenliği uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun.” diyebilecek kadar dirayetli dursun.
Bir diktatör düşünün ki; kendisini diktatör olarak tanımlayan Amerikalı gazeteci Gladys Baker’a “Ben diktatör değilim… Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmederim.” sözleriyle ders verebilsin.
Bir diktatör düşünün ki; bağımsızlık uğruna son ümidini milletine bağlasın ve milleti de hem kurtuluş mücadelesinde arkasından yürüsün hem de 100. Yılına doğru ilerleyen genç cumhuriyete bu kadar sataşma, bu kadar pervasızlaşmaya rağmen ona duyulan sevgi dillere destan olsun.
Atamızı bu şekilde küçük görüp toplum nezdinde onun değerini ve verdiği mücadeleyi diktatörlüğün yansıması olarak gösteren hatta daha da ileri giderek güya masum insanları sırf kişisel hırsı yüzünden katleden bir despot olarak niteleyen bu anlayışa yanıtım bununla sınırlı kalmayacak pek tabiî ki ama bugünkü yazımı Amerikalı yazar Webster’in “Atatürk Türkiyesi’ adlı eserinden sözlerle noktalamak istiyorum.
“Musolini’yi kendi yurttaşları ayaklarından astılar. Hitler intihar etti, en yakınlarına cesedini yaktırdı; fakat milletinin zulmünü lanetleyen anıtlar dikmesini önleyemedi. Stalin’in en az 10 milyon masum yurttaşının katili olduğu açıklandı; cesedi Kremlin’den atıldı, heykelleri yıktırıldı.Aı kitaplardan, sokaklardan arındırıldı. Atatürk’ü köylüsü kentlisi, yaşlısı ve genci, kadını ve erkeği ile bütün millet gözyaşları ve sonsuz bir sevgi içinde uğurlarken, bütün dünya milletleri de onu aynı sevgiyle ve saygıyla selamlıyordu.”
Anlayana…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bugün Seçim Olsa Kime Oy Verirdiniz?