Önceki gün bir haber vardı ekranlara yansıyan.
Polis yol kontrolü yapıyor, 21 plakalı bir araç çevriliyor ve ehliyet ruhsat deniyor.
Bu sırada sürücü ile polis arasında gerginlik yaşanıyor.
Sürücü araçtan indiriliyor, aranmaya başlıyor.
Sinirlenen sürücü polise “Vatan hainleri” diye bağırıyor.
Sözü hak etmediğini düşünen polisler de anında sürücüyü yere yatırıp kelepçelemeye çalışıyor.
Sürücünün eşi feryat figan içerisinde araçtan inip polislere ne yapıyorsunuz diye soruyor.
Polis ile sürücü arasındaki söz düellosu ise sürüyor.
“Vatan haini nasıl dersin. Senin din, dil, ırk ayrımı yapmak gibi bir hakkın yok hemşerim” diyor polisin biri.
Yerde debelenen yüzüstü yatar vaziyetteki sürücü ise bağırıyor, “Gazeteci, gazeteci yok mu” diye.
Cevabı polis veriyor:
“İşte burada söyle ne söyleyeceksen.”
Sürücü “Diyarbakırlıyım” diye haykırıyor alabildiğine.
“Bütün bunlar bu yüzden başıma geliyor. Plakam 21 olduğu için. Diyarbakırlı olduğum için. Tek suçum Diyarbakırlı olmak” diyor yere kapaklanmış bir şekilde.
“Bölücülük yapıyorsunuz” diye de ekliyor son bir hamleyle.
Bu sırada olay yerine bir başka ekip geliyor.
Sürücünün eşi amirin önüne atlayıp başlıyor anlatmaya.
“Biz hastaneden geliyorduk. Dur dediler durduk başka bir şey yapmadık.”
Nihayetinde adam yerden kaldırılıyor, eşi ile birlikte ifadeleri alınmak üzere doğruca karakola yollanıyor.
Şimdi iki olguya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi polisin görev anlayışı.
Bu kolluk kuvvetlerimizin zaman zaman kantarın topuzunu kaçırdığını hepimiz biliyoruz.
Görevlerinin ne denli zor olduğunu da.
Ancak vurgulamak istediğim şu!
Nedense bu görüntülerin önüne bir türlü geçilemiyor.
Hatta bu türden görüntüler gün geçtikçe daha da çoğalıyor
Onca hizmet içi eğitim veriliyor, hatta artık her önüne gelenin bu meslekten olmaması için eğitim standartı yüksekokul seviyesine taşınıyor ancak üçüncü dünya ülkesi görüntüleri yine de son bulmuyor.
Gelişmiş ülkeleri düşünün bir an için.
Bugüne kadar bir defa olsun rastladınız mı?
Rastlayamazsınız.
Çünkü görev tanımı oldukça açıktır, görevliler de bunu nasıl icra edeceğini bilir.
Karşınızdaki suçlu ise diyaloğa girmezsiniz.
En basitinden suçunu söyler, belki biraz filmvari olacak ama haklarını sayar sonra da tek kelime etmeksizin takarsınız kelepçeyi tutar ilgili birime götürürsünüz.
Dakikalarca kameralar önünde komedi filmlerini aratmayacak türden rica minnet gözaltına alma sahneleri yaratmaz, polis-zanlı skeçleri oluşturulmasına imkan tanımazsınız.
İkincisi ise “Diyarbakırlıyım” diyen sürücünün alenen bölücülüğe kılıf bulmasıdır.
Bu yaptığı kesinlikle haksızlığa uğramış bir vatandaşın isyanı değildir.
Böyle düşünülmemelidir.
Bu açıkça topluma nefret tohumları ekmektir.
Bu açıkça bu ülkede ırk ayrımı yapıldığını Diyarbakırlı ya da o bölgeye mensup insanların güvenlik kuvvetlerimizce bu türden yaptırımlara maruz bırakıldığını gösterme çabasıdır.
Hatta ve hatta bu bölücülük propagandasıdır.
İnternet ve televizyonlarla dünyanın avuç içi kadar küçüldüğü bir zamanda ülkenin bu türden bir manzaraya ve de suçlamaya maruz bırakılmasına kimsenin hakkı yoktur.
Ne sıradan bir vatandaşın ne de o vatandaşın can güvenliğinden sorumlu polis arkadaşların.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Merhaba,
YanıtlaSilYazınıza şöyle bir yorum getirebilirim ki:
Türkiye gibi zengin malzemeye sahip başka bir coğrafya tanır mısınız bilmem ama yazınızda ele aldığınız konu ve konuya benzer sahnelerin yaşanması artık olası hale geldi. Birileri görevini bilmez, birileri vatandaş olmanın ve kurallara uymanın gerekliliğini... Bu böyle sürer gider zannımca. Ben bunun önüne geçilemeyeceğini söyleyip de umutsuzluk postuna bürünenlerden biri değilim. Şayet olsaydım, sahip olduğum mesleği tüm zorluklarına ve tüm imkansızlıklarına rağmen hakkıyla yapmaya çalışmazdım.
Klasik olacak belki ama tek bir çözüm önerim var: "Eğitim şart!"
Çok sevgili yöneticilerimiz (!) ilk önce eğitim sistemindeki sorunları ve mevcut eğitim sistemi içindeki çarpıklıkları çözerse, ne görev yapan memuru görevini ihmal eder ne de vatandaşı hatasını bölücülük naralarının ardına saklar. Dürüstlük kavramının içinin boşaltıldığı ülkemizde, baş'ın da nereye gittiğine bakılacak olursa ardındaki kitlelerden de çok fazla bir şey beklenmemelidir düşüncesindeyim.
Sevgilerimle...
Duygu Hoca