Basın ile tanışma mı
yoksa taşlamak mı?
Abdullatif Şener’i tanırsınız.
Eski Ak Parti’li Başbakan Yardımcısı ve ekonomiden sorumlu bakan yeni Türkiye Partisi Genel Başkanı.
Adını ilk duyduğumda kendisi Refah Partisi’nin Grup Başkanvekili idi.
Bazen meclis sıralarında, çoğu zamanda kürsüde yaptığı ateşli konuşmalar ile çekmişti dikkatimi.
Birçok siyasetçi gibi lafı eveleyip, gevelemiyor fikrini tüm çıplaklığı ile dile getirmekten çekinmiyordu.
Bu haliyle de meclisteki hem cinslerinden ayırtedilmesi zor olmuyordu.
Sayın Şener ile önceki gün bir araya geldik.
İzmirli gazeteciler ile hem tanışma hem de gündemi değerlendirmek istemiş, il teşkilatı da bu isteği bir toplantıyla hayata geçirmiş.
İzmir basını ile tanışma toplantısı dedim ama daha çok taşlama toplantısı olarak akıllarda yer etti.
Çiçeği burnunda genel başkan yaygın basında yer bulamama şikayetini genelleştirip, her basın mensubunu da gerçekleri göz ardı etmekle suçlayınca toplantının seyri değişti.
Öyleki sonrasında ne ekonomiye yönelik haklı serzenişleri ne ‘açılım süreci’ne ilişkin çarpıcı vurguları ne de partisinin yeni siyaset anlayışı kaldı akıllarda.
İz bıraktı biz basın mensuplarında ama farklılığı ile değil gergin ve de çatışmacı bir genel başkan profili ile.
Ve de hakarete namzet ifadeleri ile.
“Basın önüne konan havuç ya da sopadan birini tercih etmek zorunda. Tercihi de elbetteki havuç oluyor” dedi cesaretle (!)
Elbetteki ortamın gerektirdiği ölçüde cevabını aldı sayın Genel Başkan ama bu havuç müptelası (!) sektörün çalışanı olarak birkaç kelam etmek de boynumun borcu diye düşünüyorum.
Öncelikle bir lider adayı olarak tavrınız ve üslubunuzu değiştirmemeniz halinde şansınızın yüksek olduğunu söylemek hayalcilikten öteye gitmeyecektir sayın Şener.
‘Basın baskı altında’, ‘basın özgür değil’, ‘basın hükümet yanlısı’ ifadelerinizin haklı yanları olmakla birlikte bu süreci başlatan iktidarın, sizin de 2002-2007 dönemi içerisinde en üst kademelerinde görev aldığınız partiden oluştuğunu hatırlatmakta da yarar var.
Tam bu noktada şu sorulara yanıtınızı da merak ediyorum hani.
Basın son 2 yıldır değil Ak Parti iktidarından bu yana baskı altında, özgür değil.
Acaba siz bu süreçte Başbakan Yardımcısı olarak herhangi bir tavır geliştirdiniz mi, Başbakan ve kabine üyelerine “İnsanların haber alma hakkını kısıtlayamayız. Buna hakkımız yok” türünden birkaç kelimeyi reva gördünüz mü?
Bugün suçladığınız, yerden yere vurduğunuz basının önüne, siz siyasetçiler tarafından konan havuç’a ihtiyaç duymaması adına vicdani sorumluluğunuzu yerine getirdiniz mi? İçim bu konuda rahat diyebilir misiniz?
Bir de sayın Genel Başkan; insanların haber alma hakkının olduğunu vurgularken size sorulan sorulara içtenlikle, samimi yanıtlar verdiğinizi söyleyebilir misiniz? Yürekten “Evet” diyebilir misiniz?
Açıkçası toplantıda şahsınıza yönelttiğim üç soruya verdiğiniz yanıtlar bunun aksini gösterdi bana.
Tatmin edici olmayabilirdi elbette ama samimi ve içten olması önemli bir liderlik vasfıdır da ondan söylüyorum sayın Genel Başkan.
22 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder