Toplum nezdinde özürlü olarak nitelenen bir birey düşünün.
Görme özürlü, görme engelli, kör her ne şekilde ifade edildiği önemli değil.
Sonuçta toplum bazında engelli diye damgalanmış.
Damgalanmış ama o buna pek de aldırmamış.
Görme yetisini kaybettiği 12 yaşından itibaren hayata sımsıkı sarılmış.
Belki kaybetmemiş olsa bu kadar umursamayacak, bu kadar istemeyecekti yaşamda bir yer edinmeyi.
Sonra okumak istiyorum demiş ailesine. Ve okutmuş ailesi de onu.
İlköğretimi bitirmiş bin bir güçlükle.
Zorlanmış, sıkıntı çekmiş ama asla pes etmemiş.
Vazgeçmemiş mücadelesinden, karanlığa karşı koymaktan.
Madem liseyi bitirebildim neden yükseköğretim olmasın demiş.
Zaten zor olan yaşam mücadelesinde inadına zor olanı tercih etmiş, İngilizce bölümünü kazanmış.
İlkokul mezunu annesiyle çalışmış, görmeyen gözü yapmış onu.
Nihayetinde bitirmiş sağlam (!) diye varsayılan arkadaşlarına inat tam zamanında.
Şimdi öğretmenlik yapıyor, 22 yaşından bu yana.
Azmini, kararlılığını, hırsını, yaşama bağlılığını, umutlarını, tutkularını paylaşıyor minicik yüreklerle.
“Ben yaptım siz neden yapamayasınız”, diyor.
“Şu veya bu tarihsel kimliği koymuyorum önünüze örnek olarak, işte ben buradayım, karşınızdayım, beni örnek alın, çalışın, çabalayın ve koşun hayallerinizin peşinden” diye anlatıyor uzun uzun.
Kimsenin acımasını istemiyor ne kendisine ne de minik yavrularına.
“Farkımız yok” diyor kendini sağlam diye tanımlayanlardan.
“Onlar daha hızlı yapıyor, biz ise biraz daha yavaş. Ama inanın fazlamız var eksiğimiz yok” diyor altını çizerek her platformda.
Doğru da diyor, Süheyla öğretmen.
Birileri bundan ders alır mı bilemem ama kendi payıma aldığımı bilmesini isterim.
Gerek yaşamını anlatan haberi ilk okuduğumda gerekse de bu satırlara dökerken, yaşama azmimi daha bir perçinledin Süheyla öğretmen.
Daha bir kararlıyım artık geleceğime dair.
22 Aralık 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder